Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâaddin Keykubat, muhtemelen 1190’da doğdu.
Babası I. Gıyâseddin Keyhusrev, 1196’da tahtı kardeşi Rükneddin Süleyman’a
bırakmak mecburiyetinde kalıp gurbet hayatına çıktığında I. Alâaddin Keykubat
ağabeyi Keykâvus’la birlikte babasının yanında bulundu.
I. Gıyâseddin Keyhusrev,
1205 yılında yeniden Selçuklu tahtına geçince Keykubat’ı Tokat’a melik tayin
etti. Meliklik döneminde bastırdığı paralarda “el-Melikü’l-mansûr Alâüddevle
ve’d-dîn Nâsıru emîri’l-mü’minîn” unvan ve lakabını kullandı.
AĞABEYİNE İSYAN ETTİ
Babasının Alaşehir savaşında ölümü üzerine 1211’de ağabeyi İzzeddin Keykâvus
en büyük oğul olduğu için devlet erkânı tarafından Kayseri’de sultan ilân
edilince Keykubat ağabeyinin hükümdarlığını kabul etmeyip ittifakına aldığı
Ermeni Kralı Leon ve Erzurum meliki olan amcası Mugīsüddin Tuğrul Şah ile
birlikte Kayseri’yi muhasara etti.
Ancak sonuç alamayıp Ankara Kalesi’ne
çekildi, erzak stoku tükenince kendisine ve Ankara halkına zarar verilmemesi
şartıyla teslim oldu ve 1212’de hapse atıldı. İzzeddin Keykâvus kardeşini
öldürmek istediyse de hocası Mecdüddin İshak buna engel oldu.
Keykubat, İzzeddin
Keykâvus’un vefatı üzerine hapisten çıkarılıp 1220’de Sivas’ta hükümdar ilân
edildi. Daha sonra muhteşem törenlerle Konya’da yeniden tahta oturdu. Halife
Nâsır-Lidînillâh Şehâbeddin es-Sühreverdî ile menşur, hil‘at, çetr ve diğer
saltanat alâmetlerini göndererek hükümdarlığını tasdik etti.
SULTAN ALAADDİN’İN İLK İCRAATI
Keykubat’ın ilk icraatı Eyyûbîler’le bozulmuş olan münasebetleri düzeltmek
oldu; daha sonra Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Âdil’in kızı ile evlenerek
dostluğunu kuvvetlendirdi. Yaklaşmakta olan Moğol istilâsına karşı tedbir olarak
Konya, Sivas ve Kayseri’yi sağlam surlarla çevirtti.
1222’de Alâiye’yi (Alanya)
fethetti. Türk denizciliğinin ilk döneminde önemli bir yeri olan Alâiye’de bir
tersane inşa ettirdi. Şehri sultana teslim eden Kyr Vart’ın kızı ile evlendi.
Ertesi yıl sadakatinden şüphe ettiği Beylerbeyi Seyfeddin Ayaba, Mübârizüddin
Behram Şah, Niğde subaşısı Zeynüddin Başara ve daha önce Malatya subaşısı olan
Bahâeddin Kutluca gibi değerli emîrleri öldürttü.
Sultanın bu emîrleri ortadan
kaldırması devleti zayıflatmış, bu durum, Selçuklu ordusunun 1243 yılında
Kösedağ’da ağır bir bozguna uğramasına sebep olmuştur. Keykubat bir ara onlara
mensup olan bazı emîrleri de sürgüne gönderdiyse de daha sonra affetti.
KIRIMLILARA KUCAK AÇTI
Moğollar’ın 1223 yılında Kırım sahillerindeki Suğdak’a hücumları üzerine
halkın çoğu şehirden ayrılmıştı. Bunlardan bir kısmı gemilerle Karadeniz
kıyısındaki limanlara gelip Selçuklu Devleti’ne sığındı. Trabzon Rumları’nın
Suğdak Limanı’nı elde etmeye çalıştıklarını haber alan Keykubat oradan gelen
tâcirlerin teşvikiyle Suğdak’a bir ordu gönderdi. Kastamonu Beyi Hüsâmeddin
Çoban kumandasındaki Selçuklu donanması 1224’te Suğdak şehrini fethetti.
ERMENİLERİ VERGİYE BAĞLADI
Keykubat, 1225 yılında tüccarların Franklar ve Ermeniler’den şikâyetçi olması
üzerine Ermeniler’le Haçlılar’a savaş açtı. Mübârizüddin Çavlı ve Emîr Komnenos
kumandasındaki Selçuklu kuvvetleri Mut ve Silifke yörelerini kolaylıkla
fethetti. Alâiye’den ilerleyen Antalya subaşısı Mübârizüddin Ertokuş da Mâmûriye
(Anamur), Gülnar ve diğer bazı kaleleri aldı.
Her iki yönden yapılan taarruzlara
dayanamayan Kıbrıs Frankları Kıbrıs’a kaçtılar. Göksun-Elbistan yöresinden
hareket eden bir Selçuklu kuvveti de Ermeni Krallığı’nın topraklarına girerek
Çinçin Kalesi’ni ele geçirdi. Ermeni Kralı Hetum, Keykubat’a elçi göndererek
barış isteyince sultan kralın teklifini 1225’te kabul etti. İmzalanan antlaşmaya
göre fethedilen Ermenek, Mut, Gülnar, Anamur ve muhtemelen Silifke yöreleri
Selçuklu ülkesine katıldı. Ayrıca Ermeni kralı her yıl sultana 40 bin altın
ödeyecek ve sultan istediği zaman 1000 atlı ile 500 çarkçı gönderecekti.
EYYUBİLER İLE AKRABALIK KURDU
1226’da Mübârizüddin Çavlı ve Esedüddin Ayaz kumandasındaki Selçuklu ordusu,
Malatya yöresindeki Kâhta ve Hısnımansûr (Adıyaman) kaleleriyle Harput
yöresindeki Çemişkezek Kalesi’ni Artuk Hükümdarı Melik Mesud’dan aldı. Mesud,
zengin hediyeler göndererek bir daha tâbilikten ayrılmayacağını bildirince
sultan onu affetti. Eyyûbîler’le ilişkilerini iyileştirmek isteyen Alâaddin
Keykubat, ertesi yıl Malatya’da yapılan bir düğünle Eyyûbî Hükümdarı
el-Melikü’l-Eşref’in kız kardeşiyle evlendi.
MENGÜCEK BEYLİĞİ’Nİ ORTADAN KALDIRDI
Keykubat, 1228’de tâbilikten ayrılıp bağımsızlık isteyen Mengücükoğulları
Beyliği’ni ortadan kaldırdı. Divriği hariç bütün Mengücüklü ülkesini Selçuklu
topraklarına kattı. Daha sonra amcası Mugīsüddin Tuğrul Şah’ın oğlu Cihan Şah’ın
elinden Erzurum’u almak için harekete geçti.
Cihan Şah, Keykubat’ın, üzerine
yürüyeceğini düşünerek Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref’i metbû tanımıştı.
el-Melikü’l-Eşref iyi donatılmış bir askerî birlik gönderince Eyyûbîler’le
bozuşmak istemeyen sultan geri dönmek zorunda kaldı. Oğlu II. Gıyâseddin
Keyhusrev’i Mengücük iline melik olarak gönderdi; Antalya subaşısı Mübârizüddin
Ertokuş’u da ona atabeg tayin etti.
OĞLU KEYHÜSREV ESİR DÜŞTÜ
Sultan Keykubat Erzincan’da iken Trabzon Rumları’nın Selçuklular’ın elinde
bulunan Karadeniz kıyılarını yağmaladıkları haberini aldı. Sultan, oğlu II.
Gıyâseddin Keyhusrev kumandasındaki bir orduyu Trabzon’un fethine gönderdi.
Mübârizüddin Ertokuş kumandasındaki Selçuklu ordusu Trabzon’u kuşattı. Fakat
günlerce yağan yağmur ve şiddetli rüzgâr Selçuklu ordusunun dağılmasına sebep
oldu. Keyhusrev, Rumlar tarafından esir alındı. İmparator Andronikos kendisine
saygılı davrandı ve onu fazla bekletmeden 1228’de babasına gönderdi.
YASSI ÇİMEN SAVAŞINI KAZANDI
Ahlat’ı kuşatan Celâleddin Hârizmşah’ın kendi üzerine yürüyeceğini haber alan
Keykubat, Ermeni kralından ve Haçlılar’dan yardım istedi, Eyyûbîler’e de yardıma
gelmeleri için beş defa elçi gönderdi. Sonunda el-Melikü’l-Eşref 10 bin kişilik
bir orduyla Sivas’a gelerek Keykubat ile buluştu.
Keykubat ve el-Melikü’l-Eşref,
Celâleddin Hârizmşah’ı Erzincan ile Suşehri arasındaki Yassı Çimen’de
karşıladılar. Savaş Celâleddin’in 1230’da yenilgisiyle sonuçlandı.
Celâleddin Hârizmşah’ın ortadan kalkması Selçuklular’ı Moğollar’la karşı
karşıya getirdi. 1232 yılında bir Moğol birliği yağmalar yaparak Sivas
yakınlarına kadar geldi. Bu akının Gürcü Kraliçesi Rasudan’ın tahrikiyle
yapıldığı kanaatine varılarak Erzurum subaşısı Mübârizüddin Çavlı ile birlikte
Gürcü topraklarına girilip bazı kaleleri zaptedildikten sonra barış yapıldı.
Rasudan’ın kızı ile sultanın oğlu Keyhusrev’in evlendirilmesine karar verildi.
Keykubat, Moğollar’ın çok daha kalabalık bir orduyla Selçuklu ülkesine akında
bulunmaları ihtimaline karşı 1233’te Moğol hanına değerli hediyelerle bir elçi
gönderdi ve istilâya engel olmaya çalıştı. Ancak Ögedey Han gönderdiği yarlıkta
sultandan kendilerine tâbi olmasını istedi.
KUBBET’ÜL İSLAM, BELDET’ÜL TÜRK: AHLAT
Birbirini takip eden Moğol akınları yüzünden Eyyûbîler Ahlat bölgesini
terkedince bölgede dirlik düzenlik kalmadı, birçok şehir harap ve metrûk hale
düştü. Sultan Keykubat, kendisine çok güvendiği Kemâleddin Kâmyâr’ı bu bölgeye
göndererek ondan bölge ile komşu yöreleri Selçuklu idaresi altına alıp düzenliği
sağlamasını istedi. Kâmyâr verilen görevi başarıyla yerine getirdi. Kaleler
onarılıp içlerine muhafızlar konuldu. Ahlat büyük bir subaşılığın merkezi oldu.
Emîr Sinâneddin Kaymaz Ahlat subaşılığına tayin edildi. Keykubat, Ahlat
bölgesinde yaşayan 4000 Hârizmli’nin devlet hizmetine alınmasını emretti.
ANADOLU’NUN FATİHİ
Keykubat’ın Ahlat bölgesini imar ederek oraya sahip çıkması üzerine Eyyûbîler
bölgenin gasbedildiğini iddia etmeye başladılar. Mısır Eyyûbî Hükümdarı
el-Melikü’l-Kâmil, Anadolu’yu zaptedip aralarında paylaştıracağı vaadiyle diğer
Eyyûbî meliklerini de hizmetine alıp kalabalık bir askerle 1234’te Anadolu’ya
yürüdü. Yapılan savaşta yenilen Eyyûbîler yiyecek sıkıntısının başlaması üzerine
geri döndüler. Aynı yıl Harput, ertesi yıl da Siverek, Urfa, Harran ve Rakka
Selçuklu hâkimiyetine girdi. 1237’de Sultan Alâaddin Keykubat bütün ordusunu
Kayseri’de topladı; amacı Eyyûbîler’i Güneydoğu’dan tamamıyla çıkarmaktı. Büyük
oğlu Keyhusrev’i eskisi gibi Erzincan meliki olarak bıraktı. Emîrleri biat
ettirerek Eyyûbî prensesinden doğan küçük oğlu İzzeddin Kılıcarslan’ın
veliahtlığını ikinci defa ilân etti.
ZEHİRLENEREK ŞEHİT OLDU
Aynı yıl Ramazan bayramında elçilere verdiği bir ziyafette yediği av etinden
zehirlenerek ertesi gün 31 Mayıs 1237’de öldü. Naaşı Konya’ya götürülüp kendi
adını taşıyan yerdeki (Alâaddin tepesi) aile mezarlığına gömüldü. Oğlu Keyhusrev
tarafından zehirlendiği ileri sürülürse de bu doğru değildir; çünkü o günlerde
II. Gıyâseddin Keyhusrev muhtemelen Erzincan’da bulunuyordu.
ANADOLU SELÇUKLU’NUN EN GÜÇLÜ DÖNEMİ
Alâaddin Keykubat âdil, ciddi ve otoriter bir hükümdardı. Devlet işlerini
bizzat yakından takip eder, görevini ihmal edenlere müsamaha göstermezdi. Onun
zamanı Selçuklular’ın en güçlü dönemidir. Keykubat, doğuda Fırat’a kadar bile
gitmeyen ülkesinin sınırlarını Aras boylarına ve Van gölüne kadar ulaştırdı.
Yine onun devrinde Akdeniz ve Karadeniz’de donanma meydana getirildi. Karadeniz
donanması sayesinde Kırım’daki Suğdak şehri Selçuklu idaresine bağlandı.
Vefatı esnasında Selçuklular Ortadoğu’nun en kuvvetli ve en büyük devleti
idi. Çukurova’daki Ermeni kralı, Trabzon Rum imparatoru, Halep Eyyûbî meliki ve
Mardin Artuklu meliki Keykubat’ı metbû tanıyordu. Hatta İznik Rum Devleti’nin de
onun tâbileri arasında yer aldığı söylenir. Para ve kitâbelerinde
“es-sultânü’l-a‘zam” unvanı ile anılır.
Abbâsî halifesi de gönderdiği yazılarda
ona aynı unvanla hitap etmiştir. İbnü’l-İbrî, Keykubat’ın çok akıllı, siyasî
zekâsı yüksek, ahlâklı ve namuslu bir hükümdar olduğunu kaydettikten sonra
devletinin gücünü arttırdığını, şanını yücelttiğini, ülkesini genişlettiğini,
birçok hükümdarın kendisine tâbi olduğunu, âlemin onun önünde eğildiğini ve
bundan dolayı kendisine “dünyanın sultanı” denildiğini kaydeder.
SULTANIN YAPTIRDIĞI ESERLER
Beyşehir gölü üzerinde yaptırdığı Kubadâbâd Külliyesi saray, misafirhane,
kışla, cami ve diğer binalardan oluşur. Sarayın duvarlarını süsleyen çiniler ve
üzerindeki minyatürler Selçuklu sanatının en güzel örnekleri arasında yer alır.
Sultan ayrıca Kayseri’de şehrin 5 km. batısında Keykubâdiyye Sarayı’nı inşa
ettirmiş, Konya’da da kendi adını taşıyan görkemli bir saray yaptırmıştır.
Selçuklu hükümdarları, kervanların güven içinde ve rahatça seyahat etmeleri için
kırsal yerlerde kervansaraylar kurmuşlardır. Keykubat da biri Konya-Aksaray,
diğeri Kayseri-Sivas arasında Sultan Hanı adıyla meşhur olan iki muhteşem
kervansaray inşa ettirmiştir. Alâiye-Antalya yolu üzerinde Şerefşah,
Konya-Antalya arasındaki Alara Hanı, Konya’da Dârüşşifâ-i Alâiyye adlı bir
hastahane yine onun tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’nun bazı şehirlerinde
kendi adıyla anılan camiler bulunmaktadır.
ALİMLERİ HİMAYE ETTİ
Alâaddin Keykubat âlimlere çok değer verir, onları himaye ederdi. Muhyiddin
İbnü’l-Arabî, Abdüllatîf el-Bağdâdî, Necmeddîn-i Dâye, Kāniî-i Tûsî,
Sultânülulemâ Bahâeddin Veled ve Ahî Evran gibi âlim, mutasavvıf, edip ve
şairler onun zamanında Anadolu’ya gelmiş, ilgi ve itibar görmüştür. Tarihe yakın
ilgi duyduğu, Nizâmülmülk’ün Siyâsetnâme’sini, Gazzâlî’nin Kimyâ-yı Saâdet’ini
ve Keykâvus b. İskender’in Ķābûsnâme’sini okuduğu kaydedilmektedir.
Not: Prof. Dr. Faruk Sümer’in I. Keykubad, DİA eserinden derlenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder