“Aç kurt koyuna nasıl koyulursa İstanbul’a öyle
koyuldular”
İstanbul’da ilk askerî isyan,
bu şehrin fatihi II. Mehmed vefat ettiğinde yaşandı. İstanbul
gibi stratejik bir şehri 1453’de fethederek
Osmanlı ve dünya tarihinin gidişatını
değiştiren Fatih Sultan Mehmed, nikris hastalığından
muzdarip olduğu için son zamanlarında adım atmakta bile zorluk
çekmekteydi.
Hastalığına rağmen ordunun başında, büyük ihtimalle
Mısır’a sefer düzenlemek üzere 27 Nisan
1481’de İstanbul’dan ayrıldı. Halka ve askere hâlâ güçlü bir
hükümdar olduğunu göstermek için, dayanılmaz acılara katlanmak
pahasına, şehirden at üstünde çıktı.
Sultan II. Mehmed, Üsküdar’a geçtiğinde
hastalığı artık yerinden kalkmasına bile müsaade etmeyecek derecede arttı.
Hekimler tüm imkânlarını kullanarak Fatih’i iyileştirmeye
çalışırken, askerler de birkaç gün Üsküdar’da beklemek zorunda kaldılar.
Hazırlanan ilaçlar padişahın ağrılarını biraz hafifletir hafifletmez askere
tekrar hareket emri verildi.
Ama Gebze yakınlarındaki
Hünkâr Çayırı’na gelindiğinde Fatih bir kez daha komaya girdi
ve tabiplerin gayretlerine rağmen kısa bir süre sonra, 3 Mayıs
1481’de, ikindi vakti vefat etti.
Fatih Sultan Mehmed’in öldüğü, hemen üst düzey yöneticiler
tarafından öğrenildi. Artık bundan sonra yaşanacaklar devlet adamlarının idare
yeteneğine bağlı olarak gelişecekti. Fatih’in hayatta iki oğlu vardı; 33
yaşındaki büyük oğlu Bayezid Amasya’da, 22 yaşındaki küçük oğlu
Cem ise Konya’da vali idi.
Veziriazam
Karamanî Mehmed Paşa, derhal iki şehzâdeye de ulaklar göndererek
babalarının vefat ettiğini ve acele İstanbul’a gelmeleri gerektiğini haber
verdi.
İstanbul’a erken gelen şehzâde tahta çıkacaktı.
İki şehzâdeden biri tahta geçene kadar ölüm hadisesi etraftakilerden, özellikle
de askerlerden gizli tutulmalıydı. Sultanın hamama gitmesi gerektiği bahanesiyle
Fatih’in naaşı vakit kaybettirilmeden İstanbul’a geçirildi ve
Topkapı Sarayı’na konuldu.
Askerlerin, padişahın ölüm haberini
öğrenip, İstanbul’da bir anarşiye yol açmamaları gayesiyle de şehre girmeleri
yasaklandı. Şehri korumak üzere bırakılan askerlerin bir kısmı ve
acemioğlanları, Fil Çayırı Nehri Köprüsü’nün tamiri ve gerekli
hendeklerin kazdırılması bahanesiyle buradan uzaklaştırıldı. Ayrıca şehrin
kapıları kapatılırken, Üsküdar ile İstanbul arasındaki deniz ulaşım araçları da
Eminönü tarafına getirtildi.
Askerler, birkaç gün sonra II. Mehmed’in öldüğünü her nasılsa
öğrendiler ve ellerine geçirdikleri balıkçı tekneleriyle İstanbul’a akın
ettiler. Özellikle kapıkulu askerleri İstanbul’da, devrin
kaynaklarında “fetret günleri”, “yeniçeri başın keser” gibi
sözlerle ifade edilen ve Tarihçi Neşrî’nin benzetmesiyle
“aç kurt koyuna nasıl koyulursa İstanbul’a öyle koyularak”
büyük bir yağma başlattılar.
Şehzâde Bayezid taraftarları askerin isyanını
destekliyorlardı. Şehzâde Bayezid’in tahta çıkmasında en büyük engel olan Cem
Sultan taraftarı Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa konağında saklanmak zorunda
kaldı.
Ancak fazla bir süre geçmemişti ki, sokaklarda “Bayezid çok
yaşasın” diyerek dolaşan askerler, Mehmed Paşa’nın konağını bastılar,
divânhanede saklanan paşayı bulup parçaladılar ve kesik başını
bir mızrağın ucuna takarak şehrin sokaklarında dolaştırdılar; konağını da
yağmalayarak tüm malına el koydular. Ardından da birçok zenginin evini
yağmaladılar.
Fatih tarafından İstanbul muhafızı olarak
bırakılmış eski veziriazamlardan İshak Paşa, askere kesenin
ağzını açarak, kısa sürede duruma hâkim oldu. Şehzâde Bayezid
taraftarı olan İshak Paşa, İstanbul’da bulunan 11 yaşındaki Şehzâde
Korkud’u babası gelene kadar vekâleten tahta çıkardı.
Böylece askerin isyanı biraz olsun yatıştırıldı.
26 Mayıs 1481’de dört bin kişilik maiyetiyle
önce Üsküdar’a, buradan da İstanbul’a gelen Şehzâde Bayezid, asker ve halk
tarafından coşkulu bir şekilde karşılandı. Yeni padişah daha karaya ayak
basmamıştı ki, İshak Paşa’nın kendilerine, “Hamza Beyoğlu Mustafa Paşa,
cebbar ve intikamcı bir heriftir. Vezaret makamına gelirse, benim marifetimle
ziyade artan maaşlarınıza zam yapmaz. Şimdi bu durumun olmasını istemezseniz,
onun İstanbul’a geçmesine rızanız olmasın” şeklinde haberler göndermesi
üzerine askerler II. Bayezid’in kayığının etrafını sardı ve Mustafa Paşa’nın
Üsküdar’a geri gönderilmesini sağladılar.
Mâtem elbiseleriyle karaya çıkan II. Bayezid,
askerlere para dağıtarak İstanbul’a girdi. Esnaf ve şehrin ileri gelenleri yeni
padişahın atının ayakları altına kıymetli halılar ve kumaşlar serdiler, tabak
tabak altın ve gümüş döktüler.
Yeniçeriler, yeni padişahı sarayın giriş kapısı olan
Bâb-ı Hümâyûn’un önünde bekliyordu. Askerler, II. Bayezid’den
veziriazamı öldürdükleri ve şehirde yağma yaptıkları için af dilediler. Padişah
da askerleri affetti. Böylece İstanbul, bundan sonra sıkça karşılaşacağı
isyanlar serisinin ilkini yaşamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder