Cumhuriyetin ilânından sonra muhalifler 1924'de Terakkiperver Cumhuriyet Partisi'ni kurdular. Bu partinin kurucuları arasında İttihat ve Terakki Partisinin nüfuzlu adamları, Meşrutiyetçi gruplar ve Malta'da sürgün hayatından kurtulan birkaç kişi de vardı.
Ortada önde oturan beyaz sakallı Şeyh Sait, onun sağında
Şeyh Şerif, arkada kalpaklı
Binbaşı Kasım (Kasım Ataç), onun solunda siyah sakallı
Melikanlı Şeyh Abdullah.
Parti, programında liberalizm ve demokrasi esaslarını kabul etmişti. Fakat partinin programındaki, "Parti düşünce ve dinî inançlara saygılıdır" maddesi Cumhuriyetin ilânı ve hilâfetin kaldırılmasından memnun olmayan kimselerle, mürtecilere ümit ve kuvvet vermişti.
Nihayet gerek Terakkiperver Cumhuriyet Partisinin, gerekse yabancı devletlerin propagandaları neticesinde Doğu vilâyetlerinde ayaklanma oldu.
Şeyh Said Harekatı'nın başlangıç durumunu gösteren TSK'ya
ait askeri harita.
Şeyh Sait adında bir şeyh, birtakım cahil kimseleri etrafına toplayarak hükümete karşı ayaklandı (11 Şubat 1925). Ele geçen belgelerden Şeyh Sait taraftarlarının, devletin başına Abdülhamit oğullarından birini geçirmek istedikleri anlaşılmıştır.
Muhalifler, Mecliste Şeyh Sait ayaklanmasını mevziî bir hareket olarak göstermeğe çalışmış, olağanüstü tedbirlerin alınmasına engel olmak istemişlerdir. Halbuki din elden gidiyor diyerek ve şehirleri yağma vaadiyle ayaklandırılan âsiler az zamanda Elâzığ ve Diyarbakır'ı sardılar.
Bunun üzerine Hükümet ve Meclis tedbirler almaya gerek görerek ve şu tedbirler alınmıştır.
1- Kısmî seferberlik yapıldı.
2- "Hıyaneti Vataniye Kanununa bir madde eklendi ve "Takriri Sükûn Kanunu" çıkarıldı. Hıyaneti Vataniye Kanununa eklenen madde, dinin siyası gayelere alet edilerek cemiyetler kurulamayacağı idi. Bu cemiyetleri kuranlarla bu cemiyetlere girenler, memleket düzenini bozanlar, cumhuriyeti tehlikeye düşürenler vatan haini sayılacakları belirtiliyordu. Takriri Sükûn Kanunu, Hükümete gericilik, ayaklanma ve bozgunculuk hareketlerine karşı istediği gibi tedbir almak yetkisini veriyordu.
3- Birisi Ankara'da, diğeri Elâzığ'da olmak üzere iki İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen milletvekillerinden kurulan bu mahkemelerin verecekleri idam kararlarını Meclis onaylamadan infaz yetkisi vardı.
Asiler üzerine gönderilen askerî kuvvetler ayaklanmayı kısa zamanda bastırmayı başardılar (7 Mart 1925).
Şeyh Sait ve adamları yakalanarak idam edildiler. Bu suretle devrimi boğmak için ayaklanan gericilik hareketi bastırılmış, memleket ve devrim kurtarılmıştır.
İsyan Öncesi Anadolu'daki
Durum
Şeyh Sait, Elazığ'ın Palu kazasından ve Nakşibendi
tarikatının büyüklerindendi. Palu'da büyük koyun sürülerine yetecek kadar
meralar bulunamayınca Erzurum'un Hınıs kazasına yerleşti. Dini istismar ederek,
çevrede oldukça tanınmış ve sözü geçen biri oldu. Suriye ile ticaret
yaptığından, sık sık oraya giderdi. Zenginliği ve tarikat ileri geleni oluşu ve
feodal bir düzen içindeki ağalık sıfatı ile Kürtler üzerinde oldukça etkili
idi.
Cumhuriyetin ilanından bir süre önce dağılmış olan
Kürt Teali İslam Cemiyeti ileri gelenlerinden, Seyit Abdülkadir, Ceyranlı,
Hüsman, Halit, Hacı Musa ve eski Mebuslardan Yusuf Ziya ve ailelerinin katıldığı
gizli bir komite kurarak, Kürdistan bağımsızlığı için çalışmalarını sürdürdü.
Yusuf Ziya'nın aracılığı ile Hınıs'ta oturan Şeyh Sait ve ailesi de örgüte
katıldı.
Bu gelişmeleri yakından izleyen İngiltere,
elçiliğinin çeşitli kaynaklarından edindiği bilgileri, düzenli olarak elde
ediyordu. Bölgede bir ayaklanma çıkartmak ve bu yolda Musul konusundaki
isteklerini Türkiye'ye kabul ettirmek amacında olan İngilizler, Nasturi'leri
kışkırtarak bir ayaklanma çıkmasını hazırladılar .
İngilizlerin kışkırtması ve yönetiminde çıkan Nasturi
ayaklanmasına karşı, o günün çok güç şartları içinde yapılan bastırma
girişimleri kesin sonuca ulaşamadı.
Ayaklananların çoğu sınır dışına kaçtılar
İngilizlerin, Musul sorunu için açtıkları bu olay , siyasi ve askeri çok çetin
çalışmalar sonucunda taraflarca kabul edilen sınırın gerisine çekilmekle sona
ermiş kabul edildi. Bu ayaklanmada, İngilizler asileri desteklemekle kalmayıp,
uçakları ile de saldırılara katıldılar.
Kürt İstiklal Komitesi üyelerinden ve eski
Mebuslardan Yusuf Ziya, Musa ve Cibranlı Halit beyler ve bazı arkadaşları 1924
yılında çıkan Nasturi ayaklanması dolayısıyla tutuklanmış ve mahkum olmuşlardı.
Bu arada Şeyh Sait'in tanıklığına gerek duyularak Bitlis Harp Divanına
çağrılmıştı.
Bu durum Şeyh Sait'i kuşkulandırdığından; yaşlı ve hasta olduğunu
ileri sürerek, ifadesini bulunduğu yerde alınmasını istedi. Harp Divanı bu
isteği kabul etti. İfadesi Hınıs'ta alındı. Kuşku içinde olan Şeyh Sait, oğlunu
İstanbul'a yolladı. Bir yandan Bitlis Harp Divanının, kendisi hakkında
görüşlerini adamları aracılığıyla araştırırken; diğer yandan Diyarbakır,
Çapakçur, Ergani ve Genç dolaylarında bir ay kadar dolaştıktan sonra, 13 Şubat
1925'te Piran köyüne gelerek kardeşinin evine yerleşti.
Bu arada İstanbul'da, örgüt mensupları kendisine
İngiliz ajanı süsü veren bir Türk polisi ile görüştüler. İngiltere'nin, çıkacak
bir ayaklanma sonunda kurulacak Kürdistan'ı maddi ve manevi yönden desteklemesi
isteklerini ve programını şöyle belirtmişlerdi :
1- İngiltere, Kürt Emirliği'nin kurulmasını
destekleyecek ve koruyacak.
2- 1926 yılında başlayacak ayaklanmanın ilk hedefi,
Diyarbakır'ı ele geçirip, Musul sınırında İngilizlerle ilişki
sağlamaktır.
3- Kurulacak Kürt Emaretine Akdeniz'e çıkış
sağlanacak.
4- Emaretin başına Seyit Abdülkadir
getirilecek.
5- Diyarbakır ele geçtikten sonra, İngiltere her
çeşit para ve silah yardımı yapacaktı.
Program bu kadar değildi. Doğuda ayaklanma çıkınca,
Batı Anadolu 'da ve İstanbul'da da Hilafetçi ayaklanmalar çıkartılacak, Ankara
iki ateş arasında kalacak ve V ahdettin İstanbul'a gelecekti.
Yapılan propagandalar '' Cumhuriyet Yasaları ile
İslamiyet'in, dinin, namaz, oruç, kuran, nikah, ırz ve namusun kalkacağı bütün
aşiret ağalarının ve hocaların Ankara ' ya sürülecekleri ve bunlardan, yasalara
uymayanların denize atılacağı'' şeklinde olup halkı devlete karşı ayaklanmaya
kışkırtıyordu. Cibranlı Halit ve adamları da Hükümete haber verilmesini
engelliyorlardı. Durumu Atatürk'e ilk kez duyuranlar Varto'da oturan Hornek
aşireti oldu.
1924'te Erzurum depremi sebebiyle Erzurum'a gelen
Atatürk'e bilgi verildi. O da Cibranlı Halit'in yakalanması için ilgilileri
uyardı. Erzurum'a gelmiş olan Yusuf Ziya tutuklandı ve Bitlis Harp Divanına
yollandı. Suçunu kabul etti ve Cibranlı Halit, Hasananlı Halit, Şeyh Sait ve
Hacı Musa'nın adını açıkladı. Hacı Musa hemen tutuklandı. Fakat aşiretlerinin
ayaklanmaması için Hacı Musa ve bazı tutuklular serbest bırakıldı.
Bu arada Şeyh' in oğlu da İstanbul ve Suriye'de
çeşitli kişilerle görüşmüştü. Eğer bir ayaklanma çıkarsa 'Cemiyet-i Akvam' a
haber vereceklerini ve asker bulunmadığı için aşiretlerin yöreyi kolayca ele
geçirebileceklerini söyledi. Bundan sonra dini bir ayaklanma fetvası hazırlandı.
Cumhuriyetin ve Mustafa Kemal'in dinsizliği, din kurallarına aykırı
davrandıkları ileri sürüldükten sonra, mal ve canlarının helal olduğu
belirtiliyordu.
Şeyh Sait İsyanı
Yörede, ayaklanma hazırlıkları ve propaganda için
dolaşarak kardeşinin Piran'daki evine yerleşmiş olan Şeyh Sait burada,
jandarmanın beş suçluyu yakalayıp götürmek istemesi yüzünden çıkan silahlı
çatışma üzerine, planlarından önce ayaklanmak zorunda kaldı.
Palu'da ayaklanmaya başlayan Şeyh Sait önce
Tunceli'nin merkezi Darahini'yi ele geçirmek istedi ve bu amaçla yolda iken
kendisine, Paro Oğlu Ömer ağa komutasında Butyanlı, Fakih Hasan Oğlu
Abdülhamit'in komutasında Mıstanlı, Ömer Oğlu Haydar komutasında Tavaslı, Molla
Ahmet komutasında Silvanlı aşiretleri katıldılar. 16 Şubat 1925'te Darahini'ye
saldırdılar.
Şehir yağmalanırken, Ziraat Bankası'na da el konuldu. Durumu
Ankara'ya bildiren öğretmen Mehmet Zeki, Şeyh Sait'le iş birliği yapan Tunceli
Valisi, Çapakçur Kaymakamı ve Hakim Bağdatlı Rıza'nın telkinleri ile önce hapis
sonrada şehit edildi. Asiler,- 1-Çapakçur, 2-Muş, 3- Diyarbakır olmak üzere üç
kola ayrıldılar.
Şeyh Sait Diyarbakır'ı alacaktı. 21 Şubat' ta ilk kez
ordu birlikleri ile karşılaşıldı ve bir alayı geri çekilmek zorunda bıraktılar
.Yarbay Cemil Bey komutasında ki bir süvari alayını ise, pusuya düşürüp esir
aldılar .Ellerinde yeşil bayrak ve kuranlarla ilerleyen asilere halk karşı
koymuyor ve çoğu kez yardım ediyordu.
Halkın ve eşrafın direnmemesi ve askerin bir kısmının
kaçması sonucu, komutan Osman Bey'in bütün çabalarına rağmen, 2 Şubat günü
Elazığ asilerin eline geçti ve yağma edildi. Halk ancak bundan sonra gerçekle
yüz yüze geldi. 5 Mayıs 1925'te Malatya Gazetesi'nin bu konudaki yayını etkili
oldu ve yer yer direnmeler başladı. Diğer yandan Şeyh Abdullah Muş cephesini
tutarak, Varto'yu aldı ve Erzurum'a doğru ilerlemeye başladı.
Ergani, Piran olayından hemen sonra asilerin eline
geçmişti. Ergani ve Eğil yörelerindeki şeyh ve ağaları da ayaklandırmayı başaran
Şeyh Sait, 7 Mart ' ta dört yönden Diyarbakır'a saldırdı. Kuzey cephesinde
surlar dışında yapılan savunmayla asiler püskürtüldü. Güney cephesinde ise
içeriden de yardım gören asiler şehre girdiler.
Fakat, General Mürsel'in asiler
üzerine süvari kuvvetleri yollaması sonucu, baskına uğrayan asiler 8 Mart' ta
ilk kez yenilerek kaçtılar.
Ayaklanma ile ilgili ilk bilgiler 16 Şubat 1925'te
gazetelerde yer aldı. Ayaklanma, küçük bir eşkıya olayı olarak gösterildiğinden
ve suçluların yakında yakalanacakları ileri sürüldüğünden, kamu oyunda etkisi
olmadı.
Bakanlar Kurulu Toplantısında İç İşleri Bakanı Recep Bey, Piran olayı
hakkında bilgi verdi ve bölgedeki güvenlik kuvvetleri ve uçaklarla olayın
bastırılacağını belirtti. Olayda İngiliz etkisi olduğu görüşü ileri sürüldü.
İngiliz etkisinin bulunduğu ve ayaklanmanın bastırılmasında uçaklarında
kullanılacağının açıklanması, olayın basit olmadığını gösteriyordu.
Olayın yakından izleyen Mustafa Kemal, İstanbul'da
Heybeli adada dinlenmekte olan İsmet Paşa' ya, hemen Ankara'ya gelmesini
bildirdi. İsmet Paşa 20 Şubat 1925'te Ankara'ya hareket etti.21 Şubat' ta
Ankara'ya varan İsmet Paşa, istasyonda Mustafa Kemal ve bazı bakanlarca
karşılandı ve doğru Çankaya 'ya gidildi.
Bu esnada hükümet içinde münakaşalar olmuş ve İç
İşleri Bakanı istifa etmişti. Recep Bey ayaklanmayı daha endişeli bir hava
içinde karşılayarak, baş vekilden fazla ciddiye aldığı için itilafa düşmüşlerdi
.Bu arada Başbakan Fethi Bey istifa etmişti. İsmet İnönü bu olayı kitabında
şeyle anlatıyor .'' Bu günlerde Halk Partisi meclis grubu bir toplantı yaptı.
Hükümet Başkanı ayaklanma hakkında izahat verdi. Hadise üzerine geniş görüşmeler
oldu. Ben geçen yılın 22 Kasım ' ın da başbakanlıktan ayrılmıştım. Fakat parti
genel başkan vekilliği sıfatını muhafaza ediyordu. Bu sıfatla müzakerelere bende
katıldım ve hadiseye nasıl baktığımı anlattım.
Gruptaki hadiseler sertleştikçe
hükümetin durumu güçleşiyordu. Bunun üzerine Fethi Bey istifa etti. Bundan sonra
Atatürk hükümet teşkili vazifesini bana verdi. 3 Mart' ta hükümet programını
mecliste okuyarak güven oyu aldık.''
Hükümet programında iki husus göze çarpıyordu. Bunlar
seferberlik ilan etmek ve Takriri Sükun kanunu çıkarmak. Bu kanunu işletebilmek
için iki İstiklal Mahkemesi kurulacaktı. Biri şarkta çalışacak, birinin merkezi
Ankara'da olacaktı.
Takriri Sükun kanunu iki maddeden oluşuyordu
:
1 -Hükümet lüzum gördüğü taktirde suçluları İstiklal
mahkemesine verebilecek.
2-İstiklal Mahkemesi davaları kendi kanunları ile
süratle yürütecek.
İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi Aşağıdaki
gibi oluşuyordu:
Reis : Mahzar Müfit
Bey
Müdde-i Umumi : Ahmet Süreyya bey
Üye : Ali Saip
Üye : Lütfi Müfit
Yedek : Avni Doğan Bey
Müdde-i Umumi : Ahmet Süreyya bey
Üye : Ali Saip
Üye : Lütfi Müfit
Yedek : Avni Doğan Bey
Ankara İstiklal Mahkemesi Aşağıdaki gibi
oluşuyordu:
Reis : Ali Bey ( Çetin Kaya
)
Müdde-i Umumi : Necip Ali Bey
Üye : Kılıç Ali
Üye : Ali Bey
Yedek : Raşit Galip Bey
Müdde-i Umumi : Necip Ali Bey
Üye : Kılıç Ali
Üye : Ali Bey
Yedek : Raşit Galip Bey
Şeyh Sait İsyanının
Bastırılması
Bir gece Mustafa Kemal Çankaya'da, İsmet Paşa, Fevzi
Çakmak ve ikinci başkan Kazım Paşalarla ayaklanmanın bastırılması için alınacak
önlemleri görüşmek üzere toplandılar . Hazırlanan plana göre ayaklanma bölgesi
büyük askeri kuvvetlerle sarılacak, harekât Erzurum, Erzincan, Sivas,
Diyarbakır, Mardin üzerinden yollanacak birliklerce ve hava kuvvetleri desteği
ile yapılacaktı.
Mardin ve Diyarbakır'a gönderilecek birlik, araç ve
malzemenin güney demir yollarından gönderilmesi gerekiyordu.
Bu demir yollarının
bir kısmının geçtiği Suriye Fransa Mandasında olup, Lozan ' da kabul edilmiş
olan Ankara Antlaşması gereğince Türkiye bu demir yollarından asker taşıma
hakkına önceden Fransa 'ya bildirmesi şartı ile sahipti. Bu sebeple Türkiye,
Paris elçiliği aracılığı ile Fransa Hükümetine bir nota vererek Şeyh Sait
ayaklanması dolayısıyla demir yolundan asker yollanacağını bildirdi. Fransa bu
isteği uygun buldu.
Fakat, İngiltere'nin Paris elçiliği durum hakkında bilgi
isteyerek, asker naklini geciktirici bir girişimde bulundu. Bu davranışı bile
İngiltere'nin bu ayaklanma arkasında olduğu görüşünü
kuvvetlendiriyordu.
Ordu birlikleri Erzurum, Mardin, Diyarbakır ve
Malatya bölgelerinde yığınağını yaparken, Şeyh Sait'te Diyarbakır üzerine
yürümüş ve 7-8 Mart 1925'te yenilgiye uğramıştı. Ayaklanmanın güneye doğru yolu
tıkanmış ve asileri çembere alma ihtimali doğmuştu.
Şeyh Sait Dersim ve Muş
yöresi ağalarını da ayaklanmaya çağırdı ise de; şeriat ve hilafet adına yapılan
bu hareket, özellikle Diyarbakır yenilgisinden sonra ilgi görmedi. 9 Mart' ta
Diyarbakır'a gelen bazı İngiliz silah fabrikaları katalogları ve mektupların
üzerinde 'Kürdistan Kraliyeti Harbiye Bakanlığı ' yazısının bulunması,
Diyarbakır'ın Şeyh Sait'in eline geçmesinin en önemli adım olduğunu gösteriyor
ve İngiltere'nin olayı desteklediği kanısını kuvvetlendiriyordu.
Diyarbakır yenilgisi ayaklanmanın dönüm noktası oldu,
Seferber edilmiş kuvvetlerle 10 Mart' ta Diyarbakır çevresi asilerden
temizlendi, 14 Mart' ta Şeyh Sait'in oğullarından birinin Varto'da yapılan
çatışmada öldüğü bildirildi, 16 Mart' ta seferber edilen subaylara ve askere iki
şer maaş avans ödenmesi kanunu ve 23 Mart' ta da, sıkı yönetimin bir ay
uzatılması kabul edildi,
Yığınaklarını tamamlayan ordu birlikleri 26 Mart' tan
itibaren Varto, Elazığ ve Diyarbakır üzerinden karşı harekâta başladı.
Asiler
dört yönden kuşatıldılar, Düzenli bir şekilde çembere alınarak Irak, İran ve
Suriye'ye kaçmaları önlendi. 31 Mart' ta Diyarbakır ve Elazığ'dan gelen
kuvvetler birleşerek Şeyh Sait'in karargâhının bulunduğu Hani'ye girdiler.
2
Nisan da kuşatmanın son bölümü de tamamlanınca asiler ve ana kuvvetler arasında
çatışma başladı. Nisan' da Palu, Silvan ve Piran ele geçti. Bütün asiler Tunceli
yönünde kaçmaya başladılar.
Geçtikçe artan başarılı harekât sonunda, ayaklanma
Nisan ayı ortasında tamamı ile bastırıldı ve Şeyh Sait ele geçti. Bu durum,
hükümetin 15 Nisan tarihli resmi bildirgesi ile açıklandı.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra ilk iş olarak
merkezi Diyarbakır'da olmak üzere bir genel müfettişlik kuruldu.
Şeyh Sait yakalandıktan sonra yandaşları ile birlikte
İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesi'ne verildi.
İstiklal Mahkemesi asilerin idamına karar verdi ve bu
bir gün sonra gerçekleşti.
Şeyh Sait İsyanının Kronolojisi
- 16 Şubat 1925 - Şeyh Sait’e bağlı isyancılar Tunceli ilinin merkezi Darahini’yi alarak kasabayı yağmaladı.
- 21 Şubat 1925 - Bazı doğu illerinde sıkıyönetim ilan edildi.
- 21 Şubat 1925 - Şeyh Sait’e bağlı isyancılar Kıs ovasında hükümet kuvvetleriyle çarpıştı.
- 24 Şubat 1925 - Şeyh Sait’e bağlı isyancılar Elazığ’ı ele geçirdi.
- 25 Şubat 1925 - Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda “Dinin politikaya alet edilemeyeceği ve bu suçun da vatan hıyaneti sayılacağı”na ilişkin değişiklik yapıldı.
- 26 Şubat 1925 - Şeyh Sait’e bağlı isyancılar Hani’yi işgal etti.
- 7 Mart 1925- Şeyh Sait’e bağlı isyancılar Diyarbakır üzerine hücuma geçti.
- 8 Mart 1925 - Diyarbakır’da Mürsel Paşa komutasındaki ordu birlikleri Şeyh Sait’e bağlı isyancıları dağıttı.
- 4 Mart 1925 - Hükümete geniş yetkiler veren Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edildi.
- 4 Mart 1925 - TBMM isyan bölgesinde ve Ankara’da birer İstiklal Mahkemesi kurulmasına karar verdi.
- 23 Mart 1925 - Doğu illerinin bir bölümünde ilan edilen sıkıyönetim 1 ay daha uzatıldı.
- 25 Mart 1925 - Şeyh Sait’e bağlı isyancılar Silvan’ı ele geçirdi.
- 31 Mart 1925 - İsyan bölgesinde Divan-ı Harp’çe verilen idam cezalarının ayrıca onay gerektirmeden yerine getirilmesi hakkındaki kanun kabul edildi.
- 31 Mart 1925 - Ordu birlikleri Lice ve Silvan’ı ele geçirdi.
- 12 Nisan 1925 - İsyanın başı Şeyh Sait yakalandı.
- 20 Nisan 1925 - Bazı doğu illerindeki sıkıyönetim 7 ay uzatıldı.
- 29 Haziran 1925 - Doğu İstiklal Mahkemesi’nce ölüm cezasına çarptırılan Şeyh Sait ve isyanı yönetenler idam edildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder